doğru beslenme etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
doğru beslenme etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

20 Şubat 2015

Kanser ve Beslenme İlişkisi


1950’li yıllara kadar kanserin kalıtsal olduğu düşünülmüştü. Ancak özellikle 20. yüzyılın ikinci yarısında kanser hastalarındaki ve ölümlerdeki büyük artış sonrası hastalığın çevresel faktörlerin etkisi ile geliştiği anlaşıldı. Son yıllarda yapılan araştırmaların genel verilerine göre, tüm kanser türlerinin %40’a yakının sebebi doğrudan beslenme ile ilgili. Sigara, akciğer kanserinin en etkin sebebi. Ayrıca mide ve bağırsak kanserlerinin yarısından fazlasının temel sebebi ise, beslenme koşulları.
Araştırmalar, kanser hastalarının ortak noktasının beslenme bozukluğu olduğunu göstermekte ve beslenme ile kanser arasında güçlü nedensellik ilişkisi var. Bu nedenselliğin temel sebebi düzensiz ve dengesiz beslenme sebebiyle bağışıklık sistemi temel yapısının bozulması. Yapının bozulması sonucu metabolizma, koruyucu hücre üretiminin yavaşlıyor ve kanserli hücrelerle mücadelede yetersiz kalıyor.
Kanser ve Beslenme

Şeker ve İltihaplanma

Bağışıklık sistemini düzensizleştiren en tehlikeli besin maddesi şeker. 20. yüzyılın başında yılda sadece 1 kg şeker tüken insan, günümüz gıda endüstrisinin ürünleri ve katkı maddeleriyle birlikte yılda yaklaşık 70 kg yakın şeker tüketmekte. Metabolizmanın bin yıllık genetik kodlanması içinde enzimlenmesi çok yüksek olan bu tüketim miktarı, birçok hastalıkların ve özellikle iltihaplanmanın temel sebebi. Bağışıklık sisteminin çöküşünün ön habercisi olan iltihaplanma ise, başta diyabet ve obezite hastalıkları biçiminde ortaya çıkıyor.

İltihaplanmanın önüne geçmek için, doğal beslenme ürünlerine yönelip, probiyotik besinlere ağırlık vermek gerekiyor. Probiyotik besinler hem bağırsak sistemini hem de sindirim üzerinden hücre direncini güçlendirici etkileri ile önemli yer tutuyor. Probiyotikler hem besin-enzim dengesini sağlar, hem de gündelik vitamin-mineral desteğini verir. Yeterli protein besin alımının yanında kesilmesi gereken temel kötü alışkanlık şeker ve şeker katkılı besin (nişastalar, karbonhidratlar) maddeleridir. Şeker, enzim sistemini zorluyor, zehir etkisi gösteriyor. Genetiği değiştirilmiş buğday, tam tahıl buğdayı dâhil, 100 sene önceki genetik yapısına sahip olmadığı için yüksek oranda gluten içeriyor, gluten diyabeti ve obeziteyi tetikliyor. Balık, doğal yağlar, omega-3 gibi besinlerde bağışlık sisteminin güçlendirilmesinde etkindir. Sebzelerin tümü, doğal ve dengeli beslenme için vazgeçilmezdir. 

5 Ekim 2013

Prebiyotik, Doğru Beslenme, Probiyotik, Yaşam Süresi


Probiyotik

İnsan sağlığını olumlu yönde etkileyen mikroorganizmalara, probiyotik denir. Probiyotikler, yararlı bağırsak bakterileridir. Sindirim sistemimizde beş yüzün üzerinde bakteri türü vardır ve bir kısmı metabolik, faydalı bakteridir. 

Yetişkin bir insanda faydalı bakterler ve mantarlar, bağırsak florasını oluşturur. Probiyotikler, bakteri havuzunun dengesini koruyarak bağışıklık sistemini güçlendirirler. Antibiyotikler, ilaç tedavisi olarak zarar verici bakterileri öldürerek vücudu enfeksiyonlardan korur fakat aynı zamanda yararlı bakterileri de öldürür. Probiyotikler, ayrıca antibiyotiklerin yan etkilerini yok eder. Probiyotikler, ekşi mayalı besinlerde ve doğal süt ürünlerinde yoğun olarak bulunur.

Probiyotiklerin metabolizmadaki temel görevleri şunlardır: Bağışıklık sistemini güçlendirmek, zararlı maddelerin (toksinler) kan dolaşımına geçmesini engellemek, sistem enfeksiyonlarını azalmak, kanserojen oluşumu önlemek, iltihabi hastalıkların oluşumunu engellemek, hastalık yapan bakterilerin mukozaya yapışmasının engellemek, idrar yolu iltihaplarını önlemek, kabızlığı engellemek.

Prebiyotik

Prebiyotik, Yunanca’da “yaşam için” anlamına gelen bir kelimedir. Bağırsaklardaki bazı mikroorganizmaların (probiyotik bakterilerin) çoğalmasını sağlayan, aktivitesini uyaran ve insan sağlığını olumlu yönde etkileyen maddelere (yoğurt, besinli lifler v.s.) prebiyotik denir. Kısaca, probiyotik bakterilerin gelişimini sağlayan besin ve takviyelere prebiyotik denir. Prebiyotiklerin birçoğu, patojen olmayan mikro organizmalardır  Prebiyotik besinlerin en önemlisi başta doğal üretilmiş yoğurt olmak üzere, soğan, sarımsak, turşu, sirke ve kepekli buğdaylardır.

İşlenmiş ve Doğal Yoğurt

Doğru Beslenme

İşlenmiş un, tuz ve şeker besinlerinin tüketiminin azaltıldığı; doğal sebze, meyve, et ve süt ürünlerinin  dengeli alındığı bir beslenme, doğru beslenmedir. Prebiyotik bakteri ve besin eksikliği; diyabet, romatizma ve yüksek tansiyonun önemli sebeplerinden biridir. Uzun yaşamın sırrının, fazla miktarda fermante süt ürünleri (yoğurt, süt, peynir v.b.) tüketimine bağlı olduğu kutsal kitaplarda, “Hazreti İbrahim” kıssasında dahi anlatılmıştır.

“Prebiyotik Besin” Sektörü

Doğal prebiyotikler besinlere ulaşılamadığı durumlarda, doktor kontrolünde "tablet" veya besin takviyesi olarak alınmalıdır. Medikal destek alınıyor ise, doz aralığının kontrol edilmesi, keyfi kullanılmaması gerekir. Prebiyotiklerin fizyolojik etkisi doğal bileşenlerine ve doza bağlı olduğu için, “prebiyotik besin” sektöründe satışa sulan ürünlerdeki “canlı prebiyotik mikroorganizma sayısı” çok önemlidir.
En önemli sorun, “organik” veya “prebiyotik” diye satışa sunulan besin maddelerinin içeriklerinin güvenilirliğidir. Ambalaj açıklamalarında ‘’prebiyotik’’ içerik ve maddeler olduğunu söyleyen birçok ürün, aslında prebiyotik değildir.

Ortalama Yaşam Süresi

İnsan yaşam süresinin “iki katına çıktığı” bilgisi gerçeklik taşımamaktadır. Bu bağlamda tıp dünyasının verileri görecedir. Gerçekte insan ömrü, 20. yüzyılda ortalama 5 yıl uzamıştır. 1900’lerde ortalama yaşama süresinin 40-45 yaş civarı olmasının nedeni, yeni doğan çocuk ölümlerindeki yüksek sayılardır. Erken çocuk ölümlerinin modern devlet yapısında azalması sonucu; ortalama insan ömrü uzamıştır. Ortalama insan ömrü, 1900’lerde 65 iken, şimdilerde 70 yaşı bulmuştur. 

Ahmet Usta