Yönetmen: Lana ve Andy
Wachowski, Tom Tykwer Roman: David Mitchell
Oyuncular: Tom Hanks,
Halle Berry, Hugh Grant, Hugo Weaving, Jim Sturgess
İMBD notu: 8.3 - 12,425 kişi üzerinden Kasım
2012 Süre: 164 dk
Wachowski kardeşler ve
Tykwer’in birlikte yönettiği David Mitchell’in aynı adlı romanından uyarlanan
“Bulut Atlası” filmi, 19. Yüzyıldan 23. Yüzyıla iç içe geçen altı hikâyeyi
anlatıyor. Filmdeki altı farklı hikâye, paralel
kurguyla hızlı bir tempoyla anlatılırken hikâyelerin ortak noktalarının
gelişimiyle farklı zaman ve mekândaki insanlar tek bir hikâyede birleşiyor.
Bulut Atlası'nın Konusu
1850 yılında Pasifik Okyanusu’dan evine
dönmek isteyen avukat Adam Ewing ve
kaçak kölenin ilişkisi… 1930’lu yıllarda yeteneklerini kanıtlamak isteyen
bir bestekâr olan Frobisher’in elinde
Ewing’in yarım kalan günlüğü… Rey isimli muhalif siyahi kadın gazetecinin
Reagan dönemindeki hayatı… Alacaklılarından canını kurtarmak için mücadele
veren yayınevi sahibi Cavendish... Yakın geleceğin Yeni Seul’un de kendisini
var eden sisteme isyan eden android
garson Sonmi~451…23. yüzyılda medeniyetin çöküp ilkel kabilelerin saldırılarına karşı mücadele eden Zachry…
İyi ve Kötüden Önce
Bulut Atlası filminin ilk
30 dakikası hızlı bir tempo içinde hikâyelerin sunumlarıyla geçiyor. Filmin
giriş bölümündeki çarpıcı anlatım, seyircide büyük bir merak ve heyecan
yaratıyor. Fakat filmin ilk bir saatinden
sonra geçmiş ve gelecek hikâyeleri arasında bağlantı ve izler kaybolmaya
başlıyor ve seyirci gözüyle takibi zorlaşıyor. Seyircide, kim kimdi? Bu neden
oldu? benzeri sorular oluşuyor. Yönetmenler, anlatım aracı olarak böyle bir
üslup kullanmak istemişler. Film, her
şeyden önce dikkat istiyor.
![]() |
Bulut Atlası afiş |
Filmin
ana cümlesi olarak her şeyin birbiriyle bağlantılı olması sebebiyle hikâyelerdeki
karakterlerin ve reel zamanın, filmin ikinci yarısında bir önemi kalmıyor.
Film, ilerledikçe insanoğlunun sorunları aynı olduğu için hikâyeler tek bir
noktada birleşiyor. Filmdeki karakterler,
efendi-köle / şirketler-işgören / kadın-erkek / aşk-ayrılık durumlarındaki
çatışmalarıyla isyan ediyorlar. Hikâyelerdeki çatışmayla gelen isyan sonucunda “tüm dünyalarımız, tek bir bulut kümesinde”
toplanıyor. Ve film bunu 3 yakın bir sürede anlatmaya çalışıyor.
Yetmez ama Evet
Yönetmen
Wachowski kardeşlerin “devrim olmasa da bir şeyler yapmalı” sinema söylemenin
Matrix ve V for Vendetta ile kıyaslandığında gerilediğini söylemek mümkün. Tykwer ise, daha çok aksiyon
sahnelerindeki mizah ve kurgu anlayışıyla başarılı oluyor. Filmin oyunculuk performansları çok başarılı değil. Abartılı ve
yoğun makyajın yanı sıra karikatürize edilmiş karakterler, sanki bir animasyon
filmi izlenimi veriyor. Oyuncuların değişik hikâyelerde iyi ve kötü diye
ayırılması, hatta cinsiyet değiştirmesi; bilinçli bir karar olarak oyuncuları
önemsizleştirip, ana hikâye eksenini öne çıkarıyor fakat senaryonun savrulmasına
engel olamıyor
Bulut Atlas’ı
“İnsanın Var Olmak Savaşı” anlatımında başyapıt olmasa da görülmesi gereken
önemli bir film.
Detaylar ve Döngüler
Bulut
Atlası'nın temel hikâye metni: “Geçmiş, şimdi, gelecek, her şey birbiriyle bağlantılıdır”
diyor. Film ana tema olarak, reel zaman kavramını devre
dışı bırakıp soyutlama olarak tek zaman içinde bağlantı içeren eylemleri
anlatıyor. Ölçülebilen zamanın devre
dışı kalmasıyla, tüm insan eylemlerinin zamandan bağımsız olarak birbirleriyle
bağlantılı olması, akla hemen reenkarnasyon ve kuantum fiziği hakkındaki genel
kabulleri getiriyor.
Fakat
film, bu kadar iddialı bir söylemi anlatım olarak çoğunlukla karşılamıyor. Öncelikle,
reenkarnasyon ve kuantum fiziğinin yanlış anlaşılmaya müsait metin ve
pratiklerine senaryoda da rastlamak mümkün. Hikâyeleri
genelleştirmek için kullanılan hamaset ve abartılı anlatım ile film inandırıcılıktan
uzaklaşıp belli bir noktadan sonra fantazyaya dönüşüyor. Belki de, hızlı tempo ve paralel kurguya dayalı anlatım, izleyici
neden-sonuç ilişkisinden çıkarmak istiyor. Film, belli bir yerden sonra “ben yaptım oldu,
eğlenceli değil mi “ tadı veriyor.
Diyalektiğin,
taklalar attırılarak senaryoya sokulması ama diyalektiğin nerdeyse eylemlerde
olmaması güzel kafa karışıklığı yaratıyor. Filmde “Lost” dizinin fenomenal
yansıması açıkça görülüyor. Birden çok hikâye, farklı
zamanlarda ve farklı mekânlarda birbirlerini zamandan ve fizikten bağımsız
etkiliyor. Bu bakış açısı şimdilik, büyük oranda bilimsel olmayan bir dünya
gerçekliğinin geldiği son nokta. Film, bildik sonlarla tamalanıyor, kafadaki
kırk tilki nedense tek bir kürkçüye gidiyor.
Sisteme
isyan eden android garson Sonmi~451 neden “seçilmiş kişi” olduğunu bilmiyor,
daha doğrusu aydınlanma olarak seçilmiş kişi olmasını gerektiren bir
nedensellik taşımıyor. Hikâye paralel evrenler içinde
nedensellik değil, rastlantının
gerçekliğini vurgulamak istiyor ama çoğunlukla kopuk kalıyor.
Oyunculuk
performansı açısından ise, belli karakterlerin neredeyse klişe kaldığı, hatta
böyle tercih edildiği görülüyor. Oyuncular, hikayeler
arasında karakter ve cinsiyet olarak kulvar değiştiriyorlar. Diğer taraftan
derinlik ve belirsizlik içeren ilginç oyunculuklarda var. Çok abartılı ve detay makyajlar, gerek hikâyenin gerek ise oyuncuların
tanınmasını zorlaştırıyor. Makyaj çalışması o kadar garip ki, bazı
oyuncuları filmin sonundaki görsel açıklama kısmında tanıyabiliyorsunuz.
Oyuncular ve hikâye
arasında lineer değil döngüsel bir ilişki kurulmak istenmiş. İlişkilerin mekanik olmadığı ana tema
olunca bağlantı; bildik anlamda bağlantısızlığı da içine alıyor. Ve fakat ne
kadar başarılı olabilmiş? Üç saatlik bir süre içinde senaryonun
belirsizleştiği görülüyor. Anlatım
biçiminin, hakikatle dair sözler söyleyen karikatürize tiplerin elinde
popülerleşip, eğlenceye dönüştüğünü görüyoruz. Sonuçta eğlenmek mi istiyoruz, o
zaman film hedefine ulaşıyor. Eğlence anlamında, film sıfır sıkıntı :)
Lana
ve Andy Wachowski kardeşlerin The Matrix üçlemesiyle dünya sinema tarihindeki
büyük başarısı, Tom Tykwer’ın “Koş Lola koş” ve “Koku” gibi etkileyici filmleri,
sinemayı yakından takip eden kişilerin filmden beklentilerini yükseltmişti.
Senaryonun, David Mitchell’in çok beğenilen aynı adlı romanından uyarlanması merakı
arttırmıştı. Sanırım film, Mitchell’in romanını
severleri tatmin etmeyecektir ama yazar Mitchell’in senaryo yazımına dâhil
olmadığını belirtmek gerekiyor.
Filmin
çok ilginç bir yanı daha var: Wachowksi
kardeşlerden Larry’ın bu sene geçirdiği ameliyatla cinsiyet değiştirip kadın
olması. Larry artık Lana, böyle olunca artık ortada biraderler
kelimesi de kalmıyor.
![]() |
Lana ve Andy Wachowski |
Oybirliği konsorsiyumu,
yeni Seul, öngörülüler, tüketiciler, işgörenler, doktor ve avukat, köle ve
efendi, kâhin ve ilkeller filmde yer yer çok etkileyici biçimde yansıtılıyor.
Filmdeki çok güzel kafa karışıklığı, izleyicilerin daha sonra bulma çözmelerine
imkân tanıyacak. Benim aklımda kalan birkaç bulmaca sorusu: Bayan android neden
aydınlandı, ajan Smith neden her yerde bir şekilde ajan? şirketokratlar kimlerden
oluşur? gelecek dünyasında insan, neden tıpkı Eto misali
bitmiş :))
Bence filme yakışmayan
final sahnesindeki “dede ile ninenin yıllardır bitmeyen aşkı” sahnesine de
ayrıca şaşırmak gerekiyor. Filmin final sahnesi insana “yine mi aynı tiyatro?”
duygusunu veriyor.
İçi boşaltılmış Bengi
Dönüş kavramı içinde, paralel evrenlerde insanoğlu akıyor da akıyor. Film, random başlayıp, default bitiyor :) Filmin en önemli
karakterinden Sonmi~451’in devamlı söylediği söz, filmin amacını
basit ama etkili bir şekilde ortaya koyuyor: “Rahimden mezara kadar birbirimize bağımlıyız.”
Ahmet
Usta
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.