20 Mayıs 2013

Beslenme, Asit, Kola, Su


Beslenme ve Sodyum-Potasyum Dengesi

Modern yaşam koşulları içinde inorganik ve işlenmiş gıdalara dayalı beslenme sonucu, genel olarak bedenlerimizde hücre düzeyinde sodyum birikimi artmış ve potasyum dengesi azalmıştır. Potasyum seviyesindeki azalmanın yanı sıra, yeterli magnezyum alım oranındaki düşüş, hücre enerji döngüsünü zayıflatmaktadır.

Asit

Asit, maddenin su ile teması sırasında hidrojen iyonlarının etkisi ile ortaya çıkar. Tükettiğimiz gıdaların çoğu asit içerir. Limon ve sirke, beden için faydalı asitik besinlerdir, mide de sindirim için asit kullanır.

Organik Asit

Canlılar, organik asit üretirler. İnsan bedeni için gerekli asitler, bitkisel ve hayvansal organizmalardan elde edilmelidir. Organik asitler, insan hücre döngüsü içerisinde kalıntı bırakmadan metabolize olurlar.

İnorganik Asit ve Beslenme 

Asit bazlar, vücudun proteini emzimlemesi sonrasında ortaya çıkar. Fazla protein alımı metabolizmada, nötr değerlerin üstünde asit oluşumu yaparak, başta karaciğer ve böbrekler için sorun yaratır. Limon ve sirke gibi besinlerin organik asitleri, metabolizmanın enzimleyebildiği çoğunlukla faydalı asitlerdir. Sentetik olarak üretilmiş ve işlenmiş gıdalarda kullanılan maddeler ise, yapılarından dolayı metabolizmada enzimlenmesi zor inorganik asitlerdir.

Fast Food ve Mineraller

Temel sorun, Böbrekler yolu ile atılamayan asitlerin, örneğin sülfür asit, vücudun diğer organlarına yayılmasıdır. Vücut içinde biriken asitik bazlar, zamanla hücre-doku mineral dengesini dejenere etmeye başlar. Asitik yapının metabolizmada birikmesi sonucu değerli yaşamsal minareller (sodyum, potasyum, magnezyum ve kalsiyum) düzensiz harcanmaya başlanır. Bu bağlamda, doğal ve sentetik protein kaynaklarının (kırmızı et ve fast food) ortalama değerlerin üstünde tüketilmesi, vücut asitik indeksini yükseltir ve sağlıksız beslenmedir.

Doğal ve Yapay Mineral Desteği

İlaç yolu ile alınan mineral destekleri (kalsiyum, magnezyum hapları) tedavi açısından faydalı olsa dahi organik mineraller (sebze, lifli besinler) kadar sağlıklı değildir. Öncelik doğal beslenme ile gerekli mineral desteğinin alınmasıdır. Aşırı sofra tuzu ve şeker kullanımı, işlenmiş gıdalar olarak vücut mineral dengesini bozdukları için asitik metabolizma oluşumuna ve birçok kronik rahatsızlığa neden olur. Sebzeden aldığınız sodyum mineral ile, softa tuzundan aldığınız sodyum mineral hücre ve organ sağlığında farklı etkiler gösterir. Sofa tuzu, organlarımızın ihtiyacı olan sodyumu tam olarak karşılayamaz, sadece lezzet katkısıdır. Gerçek mineral desteğini sebzelerden elde edebilirsiniz.

Kola ve Gazlı İçecekler

Kola ve benzeri gazlı içecekler yüksek oranda asitiktir ve işlenmiş tatlandırıcı içerir. Gazlı ve şekerli içeceklerin ortalama pH değeri 3.0 dır ve günlük olarak “yüksek doz” kullanılması, başta obezite olmak üzere metabolizma sorunu yaratır. Asitli içeceklerin içinde bulunan işlenmiş şeker ve genetiği değiştirilmiş mısır şurubu (fruktoz) gibi inorganik mineraller, doğal olmadığı için hücre enerji döngüsünü düzensizleştirir.

Su

İnsan vücudunun büyük bölümü sudan oluşur. Hücre yenilenmesi ve bağışıklık sistemi için temel besin kaynağımız sudur. Su, öncelikle asit artıkların vücudumuzdan atılması için “yeterli” derecede tüketilmelidir. Doğal kaynaklardan içilen suyun alkali değeri yüksek iken, pet şişelerden satılan suların pH değeri çoğunlukla nötr değerlerindedir. Gündelik su tüketiminde 8 ve üzeri pH değerine sahip su ürünleri kullanılmalıdır. Metabolizmanın pH değerinin 7.4 olduğunu düşür isek, genelleme olarak 8 pH değeri bazik unsur göstererek vücutta birikim yapan asitik oluşumunu engellemek için en sağlıklı kaynaktır. 

Tabi ki su, doğru beslenme davranışı olmadıkça tek başına önleyici besin olmaz ve etkisi sınırlı kalır.


Ahmet Usta

17 Mayıs 2013

Kanser, pH Değeri, Su, Hücre Döngüsü ve RNA





Kanser Tedavisi


Son evrede, ağrılar iyice arttığında kişi doktora gider ve biyopsi yapılır. Eğer biyopsi yapılan yerde kanser oluşumu ve dejenerasyon başlamış ise, vücudun başka bölgelerinde de metastaz ilerlemiş olabilir. Metastaz, kanserli hücrelerin vücudun başka bölgelerine sıçramasıdır.

Daha sonra mümkün cerrahi müdahaleler gerçekleştirilir, organ çeperlerindeki kanserojen dokular alınır. Tedavinin devamında kemoterapiye geçilir, kemoterapi ile birlikte ışın halinde radyoterapi uygulanır. Fakat tıp, ileri evre kanser tedavisinde henüz yeterli başarıyı gösterememektedir. Tedavi aşamasında, Allah’ın rahmetine kavuşabilirsiniz!

pH Nedir?

pH, bir çözeltinin asitlik veya bazlık derecesini açıklayan ölçü birimidir. Ölçüm skalası, 0-14 arasındadır. Asit ve bazlar yapılar, serbest hidrojen ve hidroksil iyonlarına sahiptirler ve aralarındaki ilişki pH değerini belirler. Çözelti yada besinleri, asitik hale dönüştüren hidrojen iyonlarıdır. Asidik durumda,  pH değeri 7’den küçük, bazik durumda ise 7’den büyüktür. pH 7-8 değeri ise, çözelti için nört değerini verir, sağlıklıdır.

Su ve pH

En önemli pH kaynağımız sudur. Suyun pH değeri, hidrojen iyonlarının yoğunluğunu gösterir. pH 7’de su nötrdür, hidrojen ve hidroksil iyon düzeyi eşittir. “bazik” olan, yani pH’sı 7’den büyük olan suların tüketilmesi sağlığa yararlı sayılır fakat bu etki görece ve sınırlıdır.

pH değerinden önce, asıl önemli olan maddenin kimyasal yapısıdır. Örneğin limon, asitik olarak doğal asit olduğu için metabolize olurken vücuda faydalıdır ama Kola hem inorganik asitik hem de düşük pH değerine sahip olduğu için yüksek tüketim durumunda hücre sağlığı için son derece tehlikelidir.

Bazı maddelerin pH değeri
Sülfürik Asit: -2.0 / -0.5
Kola: 2.2
Sirke: 3.3
Limon: 3.6
Bira: 4.5
Kahve: 5.0
Çay: 5.5
Süt: 6.5
İnsan Tükürüğü: 6.5 / 7.4
Kan: 7.3 / 7.4  (ideal seviye, metabolizma nötr değeri)
Su: 7.0 / 8.0
İdrar: 5.0 / 8.0 (alınan besine bağlı olarak)
Amonyak (NH3): 11.5
Sodyum Hidroksit: 13.5


Hücre Enerji Üretimi

Vücudumuzdaki hücreler, metabolizma için gerekli enerji transfer noktalarıdır. Hücreler, enerji alışverişi içerisinde akım oluştururlar. Sağlıklı bir hücrede enerji, mitokondri içindeki karbonhidratın, oksijen yardımı ile yakılmasıyla oluşur ve kalan artık maddeler hücreden atılır.

İnsan metabolizması, yaşamsal döngü için hücre pH değerini 7.4 olarak sabit tutar. Hücre içerisindeki oksijen yakımı ile enerji üretimi döngüsünün verimliliği potasyuma bağlıdır, hücre potasyum alırken dışarıda sodyum çıkartır.

Hücre döngüsü ve Kanser

Hücre döngüsündeki gerileme karşısında, hücre refleksif olarak enerjiye daha kolay ulaşmak için daha yoğun olarak glikoz girişlerine izin verir ve devamında  oksijen taşıyan gerçek minarellerin hücreye geçişini sınırlar. Hücre içerisine enerji döngü seviyesinin üstünde glikoz girişi; diyabet, obezite ve belki de kanser oluşumuna neden olur. Yeterli oksijeni olmayan bir hücre pH dengesini (7.4) kaybederek asidik konuma geçer. Düşen pH, glikoz ile fermentasyona yol açıp, laktik asit oluşumuna sebep olur.

RNA Sistemi, Laktik Asit ve Kanserli Hücre

RNA, hücre yapı bilgisinin bozulmasını önleyen ve enerji döngüsünde yeri olmayan hücrelerin kontrol edilmesi sağlayan hücre işlemcisidir. RNA sistemi, vücudumuzu her gün kanserojen oluşumlara karşı düzenli olarak savunur. RNA, hücre yaşam döngüsü içinde kötü huylu hücreleri tanımlar ve yok eder. RNA iletişiminin bozulması, hücre güvenlik ve döngü sisteminin çalışamamasına neden olur.

Laktik asit, hücrenin pH değerini 6.5’in altına çeker ve dejenerasyon başlar. 6.5’in altına düşen pH değeri ve laktik asit salınımı karşısında DNA formülü bozulmaya başlar ve hücre içi RNA ileti sistemi tahrip olur. Laktik asit, düşük pH ve RNA sisteminin bozulması aynı anda gerçekleşir ise hücreler, kanserli hücreler karşısından enerji döngüsündeki yerlerini kaybetmeye başlarlar.

Sonuç olarak, şehir hayatı içinde total olarak doğal yaşam ve beslenme olmaz. Bu sebeple, kişisel bir "orta yol" bulmamız gerekiyor.

Ahmet Usta

2 Mayıs 2013

İnternetin ABC’si: IP, Domain, ISS, Proxy



IP - Internet Protokol Adresi


İnternet mimarisi, IP yani internet protokol adresi temeline dayanır. İnternet ağını oluşturan her birimin, sadece kendine ait bir IP (Internet Protokol) adresine sahip olması gerekir. İnternet ortamındaki birimin yani makine-sunucu veya istemcinin IP adresi, noktalarla ayrılan dört rakam öbeğinden oluşur. Örneğin “78.179.88.60” sizin İSS (İnternet Servis Sağlayıcı) üzerinden modem ile aldığınız IP adresinizdir.

İnternet uzamında bir bilgisayarla bağlantı kurabilmek için, karşıdaki bilgisayarın IP adresinin sizin İSS’nız tarafınızda tanınmış olması gerekir. Örneğin bilgisayarınızın IP adresi “78.179.88.60” ise; internetteki diğer birimler, sizi bu IP numarası üzerinden tanır ve karşılığında kendi IP adresini iletişim için size bildirir.

Domain - Alan Adı


İnternette bulunan her birimin, bir protokol kimlik bilgisi yani IP’si olmadan dijital iletişim gerçekleşemez. IP adres bilgisi, terminal protokol seviyesinin IPv4 ve IPv6 olmasına göre 32 bit ya da 128 bit uzunluğunda olacaktır.

Domain yani Alan Adı, 32 veya 128 bit uzunluğundaki sayısal değerler yerine, kullanımı kolay “isimlendirme yöntemi" dir. Örneğin www.google.com alan adı ile IP bilgisi http://173.194.40.63/ olan web sunucusuna bağlanılır. Aslında, arama çubuğunuza 173. ile başlayan bu IP bilgisini girdiğiniz zamanda web kaynağına erişebilirsiniz. Domain (alan adı sistemi) sadece, IP adreslerinin harf biçiminde kodlanmasıdır.

İnternet uzamında yer almak için başvuru yaptığınızda host ve server hizmetleri sonrasında size yada kurumunuza bir internet protokol numarası verilecektir. Bu IP adres, her makine için farklıdır, iletişim kolaylığı ve akılda kalıcılık için bu adresler kelime bazlı işaretlenir ve alan adı olarak belirtilir.

Blogger ve Statik IP


Blogger gibi web blog ortamları, kullanıcıya web server serbestliği vermeyen subdomain (ana domain alanı altında domain almış IP) alanlardır. Blogger kullanıcıları için IP mülkiyeti, blogpsot.com uzantısı altında yoktur. Blogger hesap sahibi, Google şirketinin belirlediği IP listesi içinde statik IP alır ve iletişim kurar.

ISS - İnternet Servis Sağlayıcı


ISS, İnternet Servis Sağlayıcısı firma ya da kurumların kısaltılmış ifadesidir. ISS’ler genellikle ücret karşılığı internet erişimi sağlayan şirketlerdir. (TTNET, Turkcell Superonline, Smile ADSL, Uydunet) İngilizcesi, Internet Service Provider (ISP) dir. Seçilecek ISS hizmeti alma yöntemleri: ADLS, Kablosuz bağlantı (GPRS, 3G, Wi-Fi) ve son teknoloji olarak Fiber Optik bağlantı olabilir.

IP adresinizi öğrenmek için http://www.ipsorgu.com/


Dinamik IP


İSS sisteminde kullanıcılar, her internet bağlantısında modem üzerinden bir IP kimliği alarak web ortamına erişir. Modem, İSS’in atadığı IP üzerinden diğer web nesnelerinin IP’lerine ulaşır. İSS servisleri, çok sayıda kullanıcıya hizmet vermek için çok sayıda IP adresine sahiptir ve böylece Dinamik IP hizmeti sunar.

Kullanıcı modemi her açıp kapadığında İSS, o anda en uygun IP adresini kullanıcıya sunacaktır. Dinamik IP denilen bu yöntem nedeniyle, internete her bağlandığınızda IP adresinizin son iki rakamı değişir.

Proxy


IP gizleme metodu olarak kullanılan Proxy sistemleri,  bir köprü (Gateway) hizmeti olsa dahi, internet ortamında asli anlamda gizlenen IP olamaz.

Ahmet Usta

22 Nisan 2013

Google Hakkında Bilinmesi Gereken Şeyler




Google: Başarı hikayesi


Google ismi, Googol kelimesinden geliyor. Googol, 10 üzeri yüz rakamını (10100) ifade eden matematiksel bir terimdir.

Google, 1996'da bir araştırma projesi olarak başladı ve Google.com domain adresi, 1997 yılında çevrimiçi faaliyete geçti.

Arama motoru, 1998 yılında Google Inc. ismiyle şirkete dönüştü ve o yıl 40 milyon sayfa dizine eklendi.

2000 yılına gelindiğinde Google’ın indekslediği sayfa sayısı 1 milyarı buldu.

Google 2003 yılında Blog sitesi Blogger'ı satın aldı ve Adsense hizmeti başladı, devamında blogger mesleği ve özgün içerik gelişmeye başladı.

Gmail, 2004 yılında hizmete girdi.

2005 yılında Google Earth servis edildi.

2005 yılında Google'ın Stanley adı verilen sürücüsüz arabası, ABD Savunma Dairesi’nden 2 milyar dolar ödül aldı.

2006 yılında ŞirketYoutube'u 1.65 milyar dolara satın aldı.

2007 yılında Google kendi açık kaynak kodlu mobil platformu Android’i ve web tarayıcısı Chrome'u tanıttı.

Google’ın gayri resmi sloganı ise, "Don't be evil"dır. 

2009 yılında yaklaşık 23 milyar dolar gelir elde eden şirket, bunun 7 milyar dolarının net kar olduğunu açıklamıştı.

2010 yılına gelindiğinde, arama motorunun dizine eklediği sayfa sayısı 1 trilyonu geçti.



2013 yılı itibariyle Google verileri


Google.com, arama motorları sektöründe dünya çapında birinci sırada bulunuyor.  Diğer arama motorlarının yanında uzak ara lider olan Google’un dünya genelinde kullanım oranı %85 civarında.

Google'ın dünya çapında bir milyondan fazla sunucuda çalıştığı ve bir milyardan fazla arama isteğini işlediği tahmin edilmektedir.

Arama motoru olarak, günde 1 milyardan fazla sayfa tarama işlemi gerçekleştiriyor. 

Google üzerinden aylık yaklaşık 90 milyar kullanıcı araması yapılıyor. Arama motoru üzerinden günlük ortalama 7.2 milyar sayfa gösterimi gerçekleşiyor.

Şirket gelirlerinin %95’ni Adwords yani çevrimiçi kurumsal reklam gelirlerinden oluşuyor.

Şirketin Youtube hizmeti, video içerik pazarının %40’na sahip bulunuyor.

Blogger’da dünya genelinde bir dakika içerisinde yaklaşık 250 bin kelime yazılıyor.

Google Analytics dünyanın en iyi 5.000 web sitesinin %60'ı tarafından kullanıyor.

Android tabanlı cihaz kullanan 120 milyon mobil kullanıcı var ve Google Play üzerinde Android için 200 binin civarı uygulama bulunuyor.

Android mobil işletim sistemi, 2011 yılından beri Nokia ve Apple'ın işletim sistemlerini geride bırakarak, %35 Pazar payı ile  liderliği elinde bulunduruyor.

Şiketin son büyük ürünü Google Glass, akıllı telefonla uyumlu dijital gözlük olarak tanıtıldı. Goolge Glass'ın, hem video-fotograf çekebilen hem de akıllı telefon uygulamalarına entegre ürünün olarak 2013 yılı sonuna kadar satışa çıkacağı açıklandı.

2006 yılında “Google” eylem tanımlı kelime olarak Oxford English Dictionary'ye girdi. Sözcüğün anlamı "Google arama motorunu kullanarak İnternet üzerinde bilgi aramak” biçiminde tanımlanmıştır. 

Aynı içerik ve gündelik kullanımı Türkçe’de de “Google’lamak” ve “Google’a sor” kelime ve filimsileri olarak bizlerde kullanmaktayız.

18 Nisan 2013

Google ve GoogleBot


Google


Google, web üzerindeki milyarlarca sayfayı tarayan bilgisayar sisteminin adıdır. Google tarafından yapılan web araması, dijital kütüphaneciliğe benzetilebilir. Google, kullanıcının arama sorgularına uygun olarak dizinindeki web sayfalarını kullanıcıya sunar. Google, web arama ve dizinleme sırasında belli özellikleri gizli tutulan algoritmalar kullanır.

GoogleBot


Google arama motoru sistemi, web üzerindeki site kaynaklarını Googlebot adı verilen arama robotu programı ile inceler. Googlebot arama robotuna, kısaca bot da denilir. Web Crawlers veya Spiders olarakta bilinen diğer önemli arama motorları; Bingbot, AOL, Yahoo! Slurp,  All the web, Lycos, Inktomi ve Teoma'dır.

Googlebot, bir web sitesini 3 aşamada inceler.

1- Tarama
2- Dizine ekleme
3- Sonuçları sunma

Tarama


Google, dizinine ekleyeceği yeni ve güncel sayfaları Googlebot (Web Spiders) programı ile inceler. Googlebot, her gün milyarlarca web sayfasını düzenli olarak taramaktadır.

Googlebot’un tarama işleminde, önce web sayfasının robots.txt dosyası sorgulanır, engel olup olmadığı tanımlanır. Eğer site genel aramaya açık ise bot, site haritasını ve URL listesini tarar. Sonraki aşamada bot, sayfalar içinde ve dışındaki bağlantıları takip eder.

Dizine ekleme


Google arama robotu, tarama yaptığı her sayfayı değerlendirir ama sayfanın dizine alınması (indekslenme) garantisini vermez. Bot, site sayfalarını teknik ve içerik standartları olarak 200 yakın parametre içinde inceler. Metin tabanlı olmayan ve tanım etiketleri (meta tags) sorunlu sayfalar indekslenmeyebilir. Meta tags hakkında bilgiye buradan ulaşabilirsiniz: Meta Tags: Title, Description, Keywords, Content ve SEO

Tabi ki, yazılım yarı-otomatik bir sistemle hareket ettiği için tüm içerik ve yapının tanımlaması ve doğru değerlendirmesi mümkün değildir. 

Sonuçları sunma

İnternet kullanıcısı sorgu yaptığında arama motoru, sorgu ile bot tarafından işlenmiş dizin bilgisi arasında aynılık ve alaka düzeyinde eşleşen sonuçları kullanıcıya sunar.

Sorgu ve dizin sonuçları değerlendirilirken en önemli kriterler, Backlink ve PageRank’dir. Backlink, bir siteden bir başka siteye verilen referans bağlantıdır. Web değeri yüksek bir siteden link bağı almış sitenin, Google gözünde PageRank değeri yüksek olacak ve arama sonucunda öncelik kazanacaktır.

Sitenizin Google’daki dizinini öğrenin!


Sitenizin, Google dizininde ne şekilde yer aldığını görebilmek için, sitenizin tam URL ismi üzerinden basit bir sorgu yapabilirsiniz. Örneğin, http://www.beyazperde.com/ sinema sitesinin Google dizinindeki konumunu görmek için,  site: sonrasında URL yazmanız yeterlidir.

site: http://www.beyazperde.com/

Yukarıdaki sorgu sonrası oluşan sonuçlar, sitenizin Google arama motoru dizinine eklenmiş içeriğinin sonuçlarıdır. Belli bir zaman geçmiş olmasına rağmen hala dizine eklenmeyen içerikleriniz var ise, Google'ı bilgilendirebilirsiniz.

Google Web Yöneticisi Araçları


Bir Gmail hesabı ile ücretsiz web master hizmeti alabileceğiniz Google Web Yöneticisi Araçları, Google dizin işlemleri için en doğru kaynaktır. Dizin konusunda olası teknik hatalarını öğrenmek için Web Yöneticisi Araçları’ndaki “Tarama hataları” sayfasını inceleyip, düzenlemeye gidebilirsiniz.

Web Yöneticisi Araçları sayfasında, dizin hataları ve web yönergelerini incelip ve sayfanızı optimize edebilirsiniz. En temel site optimizasyon yönetimi, Web Yöneticisi Araçları’ndan elle düzenleyeceğiniz “site haritası gönder” “dizin ekle” ve “url engelle” bildirimleridir.

Ahmet Usta

Kaynak:
https://www.google.com/webmasters/tools/
http://www.robotstxt.org
http://www.sitemaps.org/tr/



17 Nisan 2013

Tüm Zamanların En İyi On Filmi - Best of Ten Movies


İngiliz Film Enstitüsü en iyi filmler listesi


He zaman değişen en iyi film listesi açıklamaları içinde en güvenilir kaynak, İngiliz Film Enstitüsü’nün (BFI) geleneksel olarak yaptığı “tüm zamanların en iyi 10 filmi” anketi olmuştur. Ankete yüksek güven duyulmasını nedeni ise çok basittir: katılımcıları sinema eleştirmenleri ve yönetmenlerinden oluşuyor.

Dünya çapında 800’den fazla sinema eleştirmenin ve yönetmenin katılımıyla gerçekleşen bu ankette, 2012 yılında önemli bir değişiklik oldu, tüm zamanların en iyi filmi olarak Alfred Hitchcock’ın “Vertigo” filmi seçildi. 1952 yılından beri her 10 yılda bir yapılan anketlerin sonucunda 60 yıldır en iyi film olarak Orson Welles’in “Yurtaş Kane” filmi seçiliyordu ve sonuçlar tartışılıyordu.


İngiliz Film Enstitüsü'nün yayınlandığı “Tüm Zamanların En Iyi 10 Filmi”


1. “Vertigo” - Alfred Hitchcock (1958)
 2. “Yurttaş Kane” (Citizen Kane) -  Orson Welles (1941)
 3. ‘Tokyo Hikâyesi” (Tokyo Monogatari) - Yasujiro Ozu (1953)
 4. “Oyunun Kuralı” (La Règle du jeu) - Jean Renoir (1939)
 5. “Şafak” (Sunrise) – Friedrich Wilhelm Murnau (1927)
 6. “2001: Uzay Macerası”  (2001: A Space Odyssey) - Stanley Kubrick (1968)
 7. “Çöl Aslanı” (The Searchers) - John Ford (1956)
 8. “Kameralı Adam” (Tchelovek Kinoapparatom) - Dziga Vertov (1939)
 9. “Jeanne d'Arc'ın Tutkusu” (The Passion of Joan of Arc) - Carl Theodor Dreyer (1927)
 10. “8,5” (8 1/2) - Federico Fellini (1963)


En iyi filmleri seçme sorunu


Dünyanın neresinde ve hangi bağlamda açıklanırsa açıklansın, “en iyiler” listeleri her zaman tartışmalıdır. Tercihler ile belirlenen “seçme listeler” tabi ki, hiçbir zaman doğru ve objektif kaynak olamaz. Ayrıca adı geçen listedeki nesneler, sanat eserleri mesela sinema filmleri olduğu zaman değerlendirme kriterleri daha da karmaşıklaşmaktadır. Sanat ürünleri hakkında, evrensel ve geçerli iyi veya kötü yargılarını destekleyecek yanlışlanamaz cevaplar yoktur. Kimi seçici kurul ve kişilerinin sadece maddi çıkar üzerinden hareket ettiği bazı listelerin ise, hiçbir objektif kriter ve değer taşımadığı için ciddiye alınmaması gerekir.

"Vertigo" filmi hakkında


James Stewart ve Kim Novak'ın başrollerinde yer aldığı, Alfred Hitchcock’un yönettiği 1958 yapımı "Vertigo" filmi,  bir özel dedektifin bir kadını takip etmesi sonrasında karmaşıklaşan insan davranışlarını anlatır. Bu takip zamanla kişisel bir serüvene dönüşecek ve kahramanlar yapıbozuma uğrayacaktır. Hitchcock’un, Freudyen anlamlandırmayı ustalıkla kullandığı film, insanların iç dünyalarının aslında hiç de göründükleri gibi olmadıklarını etkileyici bir biçimde anlatmaktadır.
“Vertigo" - Alfred Hitchcock (1958)

Kişisel olarak listeye itirazım!


Listeye kişisel itirazım, dört büyük sinema mizansen ustası: Tarkovsky, Bunuel, Pasolini, Bergman filmlerinden bir tanesinin dahi ilk 10 film arasında olmamasıdır. Bir başka örnek ise, F. Capolla’nın “Baba” filmi olabilir. “Baba” filmi, gerek popüler, gerek ise akademik-estetik derinliği bakımından bu listede olması gereken filmlerden biridir. “Baba” filmi (1 ve 2 ) bir yandan insanın trajik unsularını etkileyici bir senaryo ile işlemiş, diğer yandan da mizansen-kurgu-oyuncu personası olarak derinlikli bir anlatım göstermiştir. Ayrıca Türk sinemasından Metin Erksan’ın “Sevmek Zamanı” filmi de evrensel konusu ve anlatımı ile pekâlâ listeye girebilir.

İtiraz örneklerini çoğalmak mümkün. Modern dünyadaki insanın “yaşam içindeki gündelik bölünmesini” evrensel-popüler ve etkileyici biçimde neredeyse kusursuzca anlatan Martin Scorsese ve Robert De Niro ortak çalışması olan “Taksi Şoförü” filminin listede olmaması, en nihayetinde bu listenin benim için anlamını yitirmesine neden oluyor. Hatta bir adım ileri gidip Tarkovsky’nin “Ayna” adlı filminin olmadığı bir listenin en nihayetinde ticari olduğunu, sinematografi ve estetik birikimin asli sonucu olmadığına dair güçlü argümanlar geliştirebilirim.

"Ayna" (Zerkalo) - Andrei Tarkovsky (1975)

“Yurttaş Kane” gibi “Vertigo” filmide, bazı sinema meraklıları ve uzmanları için en iyi film olarak tartışılabilir olsa da, listenin genel değerlendirmesi içinde gerek senaryo derinliği, gerek ise anlatım biçimi ve mizansen kurulumundaki muhteşemliği ile birçok kişinin hem fikir olduğu "en iyi film" seçimidir.

Tabi ki tüm en iyi film listeleri, benim yukarıda yaptığım biçimde sübjektif bakış açıları ile oluşturulduğundan, herkes için geçerli olabilecek en iyi film listesi oluşturulamıyor. Bu objektiflik anlamında bir eksiklik olduğu gibi aynı zamanda listelerin devamlı değişimi içinde verimli bir etken oluyor.

Ahmet Usta

4 Nisan 2013

Blog Yazarlığı (Blogger) Hakkında Röportaj


Önsöz: http://bloglistesi.com/ isimli Türk blog (blogger) yazarlarından oluşan portalın nacizane şahsım ile yaptığı röportajdan alıntıdır.



Blog dünyasına nasıl girdin?

Aslında medya ve görsel sanatlar alanında isteğim istihdam ve yaşam standardını oluşturamamak beni başka alanlarda yöneltti. Blog yazarlığı da, bu sektör ve kulvar arayışının sonucunda gerçekleşti.

Blogunu hobi olarak mı görüyorsun yoksa iş mi?

Blog yazarlığı, hem hobi hem de iş olabilir; zaten bende az çok böyle bir kişilik yapısındayım. İki tane Google Blogger hesabım var. Biri kişisel-deneysel-entelektüel notlarımdan oluşan hobi alanım, diğeri ise sizlerle paylaştığım: Sosyal Medya Macerası isimli sektörel blogum. Blog mecrası, amaca göre kişi ve kurumlarca farklı değerlendirilebilir.

Blog tutarken bir rutinin var mı?

Tabi ki, bir blog tutma rutinim var. Kişisel bloğum için üzerimde zamanlama baskısı yok, 2 ay sonra bir şiir yazabilirim ya da bir seminer notunu 2 gün ara ile yayınlayabilirim, hatta siyasi bir probleme karşı öfkeli bir serzeniş yazısı yayınlayabilirim.

Fakat sosyal medya, sinema yazıları, seo ve dijital yaşam v.s. başlıkları içinde geliştirdiğim bloğum için sektörel araştırmalar ve okumalar yapıyorum. Haftada en az bir özgün içerik yayınlıyorum. Bu arada eksi yazılarımı gözden geçiriyor, yeni bilgiler ile revize ediyorum. Yeniden düzenleme ve güncelleme olmaz ise, blog mecra olarak önemini yitirir bence. Birde web tekniği olarak optimizasyon ve seo öğrenmek gerekiyor.
Yazarken ilhamının çoğunu nereden alıyorsun?

Sosyal medya, sinema, seo ve dijital yaşam üzerine yazarken; sosyal medya ağlarındaki gelişmeleri, yeni uygulamaları, sinema gösterimlerini, imdb’yi, blogları, forumları, Wikipedia’yayı, sözlükleri (özellikle Ekşi sözlük) ve Google web uygulamalarını  genel ve özel bilgi kaynakları olarak kullanıyorum.

Kişisel bloğum için ise, bazı değer verdiğim aydın yazarların görüşlerinden etkileniyorum ama daha çok kendi hal ve gidişatımdan ilham alıyorum, diyebilirim.

Sence bir blog yazısı yazarken hatırlanması gereken en önemli şey nedir?

Hatırlanması gereken en önemli şey, tabi ki “özgün içerik” ama özgün içerik konseptin özelliğine göre değişir. Teknoloji ürünleri veya yazılım-güvenlik üzerine yazan bir arkadaşın içeriğindeki teknik bilgiler hata taşımamalı, somut olmalı ve okuyucuyu pratik fayda sağlamalıdır.

Benim gibi kişisel blog tutanlar, mesela deneme veya şiir yazıyor ise, bunun pratik değil düşünsel bir faydası olacağına göre takipçiyle samimi bir dil kurması, kendini ifade etmesi yeterlidir.

Bana uzak ama moda alanında çok popüler ve kolaymış gibi görünen moda-trend içeriklerinin de belli bir özgünlük taşıması gerekiyor, mağaza yada kişi kostümlerinin fotoğraflarını paylaşmak, bence blog içeriği değil, tanıtım yazısıdır.

Zaten spam ve kopyala-yapıştır içerik paylaşımı, blog dünyasında olamaz; olmamalıdır.


En çok kullandığın sosyal ağ hangisi? İnsanlar seni sosyal ağ bağımlısı olarak görüyor mu?

En çok kullandığım sosyal ağ Facebook ve Blogger. Facebook hem eğlence, hem de kendimi ifade etme aracım. Twitter’i ise, Türkiye’deki kullanımının dışında daha ciddi bir mecra olarak kullanıyorum. Twitter doğası gereği sınırlı kelime olanağı verdiği için, bu ağda sosyal medya-sinema ile ilgili bilgi ve haber paylaşımları yapıyorum. Twitter’in başarılı olması bence, ciddi kullanılmasına bağlı ama Türkiye’deki Trend Topic’lere bakınca henüz önemi anlaşılamadı, sanırım.

Tabi ki Google Plus, yakın dönemde daha da önem kazanacak ve sosyal ağ oluşturmak için Google-Gmail altyapısına sahip olduğu için çok daha verimli olacak. LinkedIn ise, spam ve ucuz içerik ile ciddi mücadele eden kariyer ve network anlamında çok önemli bir mecra.

Henüz aktif kullanıma geçmedim ama Pinterest de önemli mecra, blogger arkadaşlarıma kullanmalarını öneririm, önemi her geçen gün artacak. Video içerik için ise, herkesin bildiği gibi YouTube, Vimeo ve DailyMotion artık majör medyalar oldu. StumbleUpon ve Digg özellikle İngilizce içerik geliştiren arkadaşların kullanması gereken önemli sosyal imleme kaynakları. Bunun yanında RSS kaynaklarına üye olmak ve içeriklerini-makalelerini yayınlayabilecekleri portal, forum, grup ve oluşumlara katılmakta çok önemli bence. Bu kaynaklarda içerik ve paylaşımlarınızın alacağı değer hem bloğunuzu tanıtacak, hem de referans link alarak bloğunuzun doğal seo ve pagerank değerini optimize edecektir.

Okuyucularımıza blog yazarlığı ile ilgili ipuçları vermek ister misin?

İnsanlara blog yazarlığı konusunda ipucu verecek kadar kendimi vakıf görmesem dahi belli bir uzmanlığa eriştim. İlk başta, kendilerine en yakın olduğu alanı belirlesinler. Blog yazarlığında temel sorunun geçen zaman içinde “içerik üretme güçlüğü” olduğunu düşünüp, “sürdürülebilir” alanlara ve kendi becerilerine yönelsinler. Tabi ki, iyi içerik ve sürdürülebilirlik için devamlı bir öğrenme ve gelişim arzusu ve de zorluluğunu akılda tutmak gerekiyor. Zamanlama olarak ilk başlarda haftada 2-3, ilerleyen dönemlerde ise haftada en az 1 içerik üretmeye çalışsınlar.

Maddi beklenti ile hareket etmek, ilk etapta blog yazarının motivasyonunu düşürüyor. Bu sebeple maddi beklentilerle değil, “kendini ifade etme isteği” ve öğrenme arzusu ile hareket ederler ise, gerekli standartı bence yakalayacaklardır. En azından, ben şimdilik öyle yapıyorum. Yukarıda adını saydığım sosyal medya ağlarını etkin şekilde kullansınlar, çekinmeden içeriklerini paylaşsınlar.

Bu arada tabi ki olmazsa olmaz, özgün içerik. En az 200 kelime civarında, okuma-öğrenme sonucunda oluşturulan içerikler, fotoğraf-video veya infografikler ile desteklenmeli. Anahtar kelime ve arama trendleri, içerik ile uygun URL isimleri, imla kuralları ve alt başlıklar gibi teknik detayları önemsemek gerekiyor. Ayrıca belli düzeyde seo teknik bilgisi ve Google Web Master Tools ve Adwords kelime tahmincisini kullanmak bloglarını yeterli düzeyde optimize edecektir.
İdeal okuyucudan beklentileriniz neler?

İdeal okuyucudan beklediğim, içeriklerimin belli bir emek ve araştırma sonucunda ortaya çıktığını bilmesidir. Okuyucu başlığı merak edip, sayfama gelmiş ise, ilgili yazıyı sonuna kadar okumasını bekliyorum. Tabi, yazıda eksik bilgi ve hata var ise, beni uyarmasını, yorum yazmasını da isterim. Bence etkileşim, blog yazarlığı için maddi ve manevi anlamda temel dinamiktir.

Mart 2013
Ahmet Usta